Page 10 - Kıbrıs Manşet
P. 10

10    haber                                                                                                               Pazartesi, 19 ağustos 2019



                                                                                         sessiz kaldıklarında, soruşturma, sorgulama yerine “benden değil nasıl olsa
                                                                                         sessiz kalabilirim” dediğinde, halkın aldığı tek bir mesaj vardır: “Konuşan,
                                                                                         gider”. Herkesin gitme lüksü yoktur. O yüzden bazı organik aydınların alaycı
                                                                                         bir edayla “sen don kişotculuk” oyna dedikleri gibi hareket etmek lüksü de
                                         Dr. Umut ÖZKALELİ                               herkesin olmayacaktır, maalesef. Memleketin organik aydınları gibi “hem o
                                                                                         partidenim hem bu partiden, evet efendim de derim, onun bunun ayağını da
                                                                                         öperim tutunabilmek için, kendi alanımda eleştirmek yerine, benden uzakta,
                                                                                         bana dokunmayacak meselelerde ahkam keserim” diyebilecektir ancak. Geri
                       Yozlaşmış Toplumun Değişim Adına Politikacıyı or-                 kalan halk kesimleri içinden önemli bir kısım, organik aydınlar kadar çıkış
                                    gulama Hakkı (Var mıdır?)                            noktaları olmadığı, duruş sergilermiş gibi yapıp cila atamadığı için, kızına oğ-
                                                                                       luna
                                                                                         iş isteyecektir muhtemelen. Haksız yere işe girenin kendisine yardım etmesi,
                                                                                         işlerine ön ayak olması ile çarklarını döndürebilecektir ancak.
                Adayarısında toplumsal bir yozlaşmanın yaşandığı sıklıkla ortaya konuyor. Bu  Halk masum değildir, yozlaşmadan payını almıştır, şüphesiz. Ama sistemin
                sık dile getirişin sonucunda, bu yozlaşmanın iç karartıcı boyutları düşünülüyor  içinde adalet olacağı, mücadele edeni sistemin tekmelemeyeceği, temiz toplum
                ve irdeleniyor. En azından belli toplumsal gruplar için sanırım artık bunu  isteyenin aşını işini elinden almayacağı, biri haksız kazancı kabul etmezken
                söyleyebiliriz.                                                          diğerinin haksız kazancına sistemin asla göz yummayacağı garantisini verecek
                Üretimden uzaklaş(tırıl)mış bir toplumun, komşunun mallarını satarak     olan halk değildir. Halkın seçilmişleridir.
                emeksiz konduğu zenginlik ve ucuza çalıştırılan inşaat ve ev işçilerinin emeğini  Halka kaş çatmadan önce, iktidarların ve meclislerin neyi yapmadıklarını
                sömürmesi, ardından emeğini sömürdüğü bu insanların okulları, hastaneleri,  sorgulamak lazım. Politikacı sadece kendinden gördüğünün, kendine biat
                parkları kalabalıklaştırmasından şikayeti yozlaşmanın en önemli simgesidir  edenin hakkını korurken, halkın yozlaşması düzelmeyecektir. Başta soru
                mesela. Eskiye oranla da bu çarpıklığı konuşanlar vardır.                şuydu: Halk bunca yozlaşmışken, siyasetçi sistemi düzeltmek için gereken
                Ya da Kıbrıslı Türklerin içinden tecavüzcü, dayakçı çıkmayacağı, kamusal  değişimleri yapamadığında, böyle bir halkın siyasetçiyi sorgulama hakkı var
                alandaki malları ve sanat eserlerini vandalize etmeyeceği, kavgada başkasının  mı? Ya da “herşey siyasetçide mi biter? Halkın hiç mi sorumluluğu yoktur?”
                kemiklerini kırıp hastanelik etmeyeceği, cinayet işlemeyeceği gibi yaklaşımları  Soruya cevabı şu şekilde verelim: Halk yozlaşmanın bitmesinden sorumludur,
                sergileyenler, Hitlervari ırkçı söylemleri ödünç alarak toplumsal direniş  ama bu yozlaşmanın bitmesini sağlamak için birincil sorumlu, birincil adımları
                yapmaya kalkanlar da bu yozlaşmanın bir parçasıdırlar. Bu yapılanların ırkçılık  atması gerekenler politikacılar, meclis ve hükümetlerdir. Seçilmişler bunu
                ve ayrımcılık olduğunu ve dünyadaki örneklerinden farklı olmadığını hatırlatan,  yapamayacaklarını, bundan halkın sorumlu olduğunu söylüyorlarsa o zaman
                buna karşı seslerini yükseltenler de vardır.                             bulundukları yerde işleri yoktur. Yozlaşmış bir halkın sandığından ancak
                Memleketin üniversitelerinde standartlar, eğitim/hoca kalitesi ve dünyada  yozlaşmış bir meclis çıkar diyorlarsa da zaten halka değişim sözü vererek
                kabul edilirliği olan yayınlarla ölçülmesi gereken bilimsel üretkenlik, bir türlü  baştan sözlerini kırmışlardır. Halka adaletsizliklerin, yolsuzlukların hesabını
                kapanamayan yollarımızda açılan çukurların içinde yüzmektedir. Hal böyley-  sordukları, kimsenin arkasını sıvazlamadıkları, sistemin herkese eşit derecede
              ken,                                                                       verip, herkesten eşit derecede aldığı bir düzen kurduklarına dair güven veren
                “bizim çocuğa da bir diploma satın alacağız artık” denilen bir kurgunun içinde  düzenlemelere giderler ve icraatlar yaparlarsa, halk da kendileri ile birlikte
                akademik standartların korunmasını isteyenlerin kapı dışarı edilmesi ve  mücadele etmek dışında bir seçenek zaten bulamayacaktır
                haklarında soruşturma talep edilen intihalcilerin soruşturmasız ve takipsiz
                barınabildiği bir ülkede yozlaşmanın St. Hilarion’un tepesinde oturduğu
                muhakkaktır.
                Emek sömürüsünden, “kültürel saflık” algısına, oradan da eğitimin fetişize edi-  Polis: “Çaluda” değil,
              len,
                çokça değersizleştirilen, bilgi, felsefe ve etik argümanlar üretmeyen yapısı ve
                neo-liberallerin o çok sevdikleri rekabet edebilme yetisini bile kazandıramayan
                eğitim sistemi örneklerini yukarıda verdim. Bu örneklerin tümünde sorumluluk  “Çalıdan”...
                aslında “halkındır”. Politikacıya gelmeden halkın yaptığı bir yozlaşmadır bu.
                Şimdi mesele sorulup durulan o önemli soruda: Halk bunca yozlaşmışken,
                siyasetçi sistemi düzeltmek için gereken değişimleri yapamadığında, böyle bir
                halkın siyasetçiyi sorgulama hakkı var mı? Ya da “herşey siyasetçide mi biter?
                Halkın hiç mi sorumluluğu yoktur?”
                Elbette soruları soruş biçimimiz, basit ve indirgemeci cevapları da istediğimiz
                yönde verecektir. “Tabi ki karşısında böyle bir halk olan siyasetçi tek sorumlu
                değildir. Kendini düzeltmeyen bir halk, siyasetçisinden de daha iyi bir sistem
                isteyemez”, çıkarımı aslında sorunun içinde gizlidir.
                Ne yazık ki toplumsal yaşam ve politika böyle basit bir indirgemecilikle içinden
                çıkılabilecek olgular değildir.
                Herşeyden önce “Halk” bir tane değildir. Tek tip insanlardan ve tek bir
                yaklaşımla hareket eden bir sürüden oluşmaz. Halk çokludur. İçinde
                yozlaşmışlığı hiç sorgulamaksızın içselleştirenler de vardır, ilkeleri ile yaşamaya
                çalışan ve bu ilkeler çerçevesinde taleplerde bulunanlar da vardır, çok ilkeliymiş
                gibi yapıp “benden başka herkese yasal, kurallı ve prensipli bir sistem” diyenler
                de vardır. Politikacı konuşma imkanı bulduğu bir kaç yüz kişiyi halkın bütünü
                olarak algılarsa halkla ilgili önemli yanılsamalara gidecektir. Kendisine ve
                partisine eleştiri getiren herkesin garez içinde, sistemin parçası olarak hareket
                ettiğini düşünmeye başlayacaktır. Böyle bir noktada, yapılan eleştiriler ışığında
                kendine dönmeyi, kendini gözden geçirmeyi aklından bile geçirmeyecektir. O
                noktada indirgemeciliği yalnızca halkla alakalı değil, kendi kendiyle ilgili algısı ile
                de ilgili olacaktır.
                Adayarısında kendi kendini pohpohlama meraklısı politikacı sayısında inanılmaz
                artış olan şu günlerde, “bunlar bana karşı” yaklaşımı hakim olmuş, almış
                başını gitmiştir. Politikacının bunca kendi merkezinde dünyayı görmesi politik
                yetilerini zayıflatan, ilerlemesini, gelişmesini, toplumunu duymasını, toplu-
              muyla
                konuşmasını engelleyen bir sonuca gitmektedir. Politikacı sadece kendi
                önerdiklerinin, kendi önerdiği biçimiyle değişimi getirebileceğini halka dikte
                etmeye başlarsa, halkla beraber sonuçlar üretme kaslarını geliştirmek yerine  Polis, Çatalköy’de bir eve cürüm işlemek maksadıyla giren ve polis ta-
                “analyışsız, nankör ve art niyetli” gördüğü halka karşı öfke kusma seansları  rafından tutuklanan zanlının soyadının “Çaluda” değil, “Çalıdan” oldu-
                yaşamaya başlayacaktır.                                                  ğunu açıkladı.
                İkincisi, halkın içinde yozlaşmalara dur demek isteyenler, isteklerinde ne kadar
                samimi olurlarsa olsunlar, düzenin değişmeyeceği sinyalini veren politikacılar  Polis Basın Subaylığı’ndan “Düzeltme” başlığıyla yapılan açıklamada, “zanlı-
                köklü değişimlere gitmediklerinde, “yanlışı istememek” noktasında hareket  nın soyadı Çalıdan olup, Çaluda ailesi ile bir bağı bulunmamaktadır” denildi.
                edecek çoğunluklar bulabilmek güçleşecektir. Mesela, “Müşavir cennetine son  Açıklama şöyle:
                vereceğiz” diye seçim bildirgelerinde propaganda yapıp, halkın içinden bu  “Bugün bazı basın yayın organlarında, dün Çatalköy'de cürüm işlemek mak-
                yozlaşmanın bitmesi talebini gösterenlere söz veren parti programlarına karşı,  sadıyla bir ikametgâha giren ve ev sakinleri tarafından fark edilmesi üzerine
                geldiklerinde son vermeyi bir kenara bırakın, buna ekleme yapan hükümetleri  polis tarafından tutuklanarak, mahkeme huzuruna çıkartılan 27 yaşındaki zanlı
                gören halkın içinden önemli bir kısım, “sistem değişmediğine göre, ben de günü  M.C.Ç’nin soyadı, bazı basın yayın organlarında Çaluda olarak yayımlanmıştır.
                kurtarmak durumunda kalacağım” diye düşünecektir.                        Zanlının soyadı Çalıdan olup, Çaluda ailesi ile bir bağı bulunmamaktadır.”
                Ya da bulundukları kurumları temizlemek idealiyle hareket edenleri sistem
                tükürdüğünde, aynı siyasetçiler sistemin dişlerinden olmayı tercih edip
   5   6   7   8   9   10   11   12   13   14   15